Asıl mesele nasıl katkı verdiğin
“Kişisel gelişim alanına yönelmişsiniz.” dedi. Gülümsedim. Çünkü ben hiçbir zaman sadece bir şeye yönelmedim.
Geçenlerde bir kurumla danışmanlık üzerine görüşmüştük. İstekli bir ekip, planlanan bir toplantı… ama sonra sessizlik oldu.
Temasta olanlar bilir, ısrarla hatırlatmak pek huyum değildir. Bir proje gerçekten istenmiyor ve önceliklendirilmiyorsa, başarılı olamaz. Ekip bilgi bekliyordu. Aramayı seçtim. Telefonda şöyle dendi:
“Sizi Instagram’da bir arkadaşımız görmüş. Kişisel gelişimle ilgili bir etkinliğiniz varmış. Danışmanlığı bıraktığınızı düşündük.”
Gülümsedim.
Bahsettikleri, geçen yıl da yaptığım bir atölyeydi. Hem doğayla, hem kendimle, hem başkalarıyla buluştuğum üç gün. Ve evet, kişisel gelişimle ilgili. Ama bu bir yön değişikliği değil, bir yol genişletme.
Lisede banka stajıyla başladım iş hayatına. Maliye okumaya karar verdim. İlk profesyonel deneyimim de bankadaydı. Sonra kamu sınavını kazanarak Maliye Bakanlığı’nda uzman oldum. Bir üniversitede çalıştım: strateji, bütçe, teknopark, imar, ihaleler, iç kontrol… Dahil olmadığım iş kalmadı. Dernek yönetiminde de yer aldım.
Sosyal politika yüksek lisansı yaptım. Proje ödevlerimden biri TRT’de yayınlanan bir programa uzandı.
Ardından bir teklifle özel sektöre geçtim, danışmanlığa başladım. ICI’nin kuruluşunda ve yönetiminde yer aldım. Üç yazılım şirketinde iç kontrol ve risk yönetimi sistemleri kurdum. Kendi danışmanlık şirketimi kurdum, bir teknoloji girişimi hayata geçirdim. İşletme yüksek lisansı yaptım.
Dört kitap yazdım: iş yaşamı, kamu mevzuatı, kişisel gelişim ve aforizmalar. Çok sayıda yayınım var; yönetim, liderlik, marka, İK, teknoloji, psikoloji.. Kitaplığım da böyle :)
Danışmanlık kariyerimde şunu fark ettim; Süreçleri ve teknolojileri anlamak yetmiyor. İnsanı da duymak gerek. Koçlukla tanıştım. Bireylerle, liderlerle, ekiplerle çalıştım. OYA – Otantik Yaşam Atölyesi böyle doğdu.
Bugün hâlâ yönetim danışmanlığı merkezimde. Ama oradan, koçlukla iş hayatının rutinlerinde sıkışmış liderlere ve diğer güzel insanlara da uzanıyorum. Çünkü ben parçaları ayırmayı değil, bütünü taşımayı tercih ediyorum.
Çok yönlülük bazen karmaşa ya da kararsızlık gibi görünebilir, biliyorum. Ama geçmişte de vardı böyle insanlar. Tek bir başlığa sığmayan, farklı alanlara dokunan, “tuhaf” bulunan… Ama iz bırakmayı başaran insanlar.
Ben nasıl bir iz bırakırım bilmiyorum. Ama yolculuğu seviyorum. Katkıyı, etkiyi, derinliği seviyorum. Ve çok yönlülüğün liderlere, şirketlere, bireylere gerçekten iyi geldiğini görüyorum.
Ve nihayet, çok yönlülük bugün bir lüks değil. Ajandalarda yer bulmaya başlayan, geleceğin liderlik kapasitesi.
Analitik düşünmeyi de taşımak gerek, sezgiyle görebilmeyi de. Yön göstermeyi de bilmek gerek, dinlemeyi de.
Bu paylaşım yalnızca benim hikâyem değil. Tek bir başlığa sığmayan, birden fazla kimliği taşıyan ama kendine sadık kalan herkese ufak bir selam.
Çünkü asıl mesele ne iş yaptığın değil, hangi hâlinle katkı verdiğin.
Herkes kendi açısından haklıdır
Liderin İç Sesi
Yorumlar